admin | 25 Temmuz 2017 | Edebiyat ve Türkçe, Genel, Siyaset, Tarih
1840-1888 tarihleri arasında yaşamıştır. ŞAİR, romancı, tiyatro yazarı, gazeteci ve idare adamı. Tekirdağ’da doğdu. Dedesinin terbiyesi altında özel eğitimle yetişti. Tercüme Odası’nda çalışırken Şinasi ile tanıştı. Küçük yaşta şiire başlamıştı. Şinasi’nin Tasvir-i Efkâr adiyle çıkardığı gazetede yazarlığa başladı. Yeni Osmanlılar gizli cemiyetine girdi. 1867’de Paris’e, oradan Londra’ya kaçtı. 1870’ten sonra İstanbul’a dönerek Gelibolu Mutasarrıfı oldu. Sakız Mutasarrıfayken vefat etti.
1 NİSAN 1873 akşamı, Gedikpaşa’daki Osmanlı Tiyatrosu, fevkalâde zamanlara vergi bir heyecan içinde kaynaşıyordu. Bir yıl önce Gelibolu’da mutasarrıf bulunduğu sırada Kemal Bey’in yazdığı «dram», «Vatan yahut Silistre» ilk defa temsil olunacaktı. Gedikpaşa Tiyatrosu’nun beş kat locasında saray mensupları, hatırlı, tanınmış kimseler yer yer göze çarpmaktaydı. Nazırlardan, vezirlerden bazıları da gelmişti.
Beş yıldan beri Güllü Agop’un metne dayanarak eser oynatma tekelini padişahtan alması üzerine, İstanbul’da başka tiyatro kalmadığından, Vatan piyesi, bu sahnede oynanacaktı. Salon, at nalı şeklinde, kırmızı kadife koltuklar ve aynı renkte kadife kaplı localarla kat kat yükseliyordu. Her yer tıklım tıklım doluydu. O sırada İbret gazetesini çıkaran Kemal Bey’in şöhreti ise herkesin bildiği bir şeydi.
Daha perde açılıp da İslâm Bey ve Zekiye Hanım’ın vatanı yücelten sözleri, sahneye yakışır bir yiğitçe tavırla söylenmeğe başlar başlamaz, seyircilerde coşkunluk alâmetleri belirmişti. Zekiye’yi Yeranuhi Karakaşyan oynuyordu. Halk kendini unutmuş, «Aferin!.» diye takdirini belirtiyor, «Eksik olma Kemal!» diye yüksek sesle sahneye bağırıyordu. İkinci ve üçüncü perdelerde coşkunluk daha da arttı. Tiyatronun içinden yükselen sesler, «Yaşa Kemal… Varolsun milletin Kemal’i.. Murat’ımızı isteriz.. » haykırışları sokaktan geçenlerce bile işitilir oldu. Sultan Abdülâziz yönetiminden bezmiş olan halk, Şehzade Murat’ın tahta çıkarılması için Vatan piyesini vesile yapmak istiyordu.
Temsil, coşkun alkışlar, dakikalarca süren haykırışlar arasında sona erdiği zaman halk, tiyatroyu terketmek istemedi. Kemal Bey’in sahneye çıkması arzu olunuyordu. Neden sonra kendisinin tiyatroda bulunmadığı anlaşılınca, İbret gazetesi idarehanesine gidilmeğe karar verildi. Elliden fazla itibarlı kimse, o zamanlar henüz İstanbul sokakları aydınlatılmadığı için, ellerinde fenerler ve meşalelerle bir fener alayı ihtişamı içinde ve yollarda yüksek sesle «Varolsun Kemal!» diye haykırarak Gedikpaşa’dan Galatasaray’daki Haçopulo Pasajı’na, İbret gazetesine geldiler. Gazetenin sahibi Aleksan Efendi’yi uykudan uyandırdılar. Meramlarını anlattılar. Kemal Bey orada yoktu. Bunun üzerine övgü dolu bir tezkere bırakarak ayrıldılar.
Ertesi günü, İbret gazetesinde olaylar anlatılıyor ve bu tezkere de yayınlanıyordu. Halkın arzusu üzerine tiyatro idaresi, 2 nisan akşamı da piyesi oynatma iznini kopardı. Bu defaki temsil, Zekiye’yi canlandıran Karakaşyan yararına verilecekti.
4 nisan akşamı ise, tiyatroda, Teodor Kasap’ın «Pinti Hamit» adlı adaptasyonu oynanacaktı. Tiyatronun edebî heyetinde bulunan Namık Kemal ve Mustafa Nuri, idare odasında oturmuş, olayları görüşüyorlardı. ibret, bir gün önce süresiz olarak kapatılmıştı. Sebep, olayları anlatış tarzıydı. Halkı, padişaha karşı isyana kışkırtır görülmüştü. O sırada kapı açıldı, içeriye bir yabancı girdi. Kemal Bey’in orada olup olmadığını sordu. Kendisini Zaptiye Müşiri Paşa istiyordu. Kemal’i alıp gitti. Az sonra bir zaptiye (askerî polis) binbaşısı geldi. Mustafa Nuri’yi alıp götürdü. O gece, temsil sırasında Ahmet Mithat Efendi’yi de aldılar. Ebüziyya Tevfik ve diğerleri birer birer toplandı. Namık Kemal, Kıbrıs’a, Magosa zindanına gönderildi. Memlekette vatan bilincini uyandırmak için tiyatrodan yararlanan ilk adam, böylece, Abdülâziz’in Tanzimat Fermanı’na aykırı düşen emriyle, mükâfatını görmüş ve sürgün edilmiş oldu. Diğerleri de, «Hürriyet taraflısı» olmak suçlarıyle, çeşitli yerlere sürüldüler, hapsedildiler.
Namık Kemal, en büyük eserlerini Magosa’da yazdı. 1876’da Sultan V, Murat’ın tahta çıkmasıyla affedilerek İstanbul’a döndü. Çok geçmeden, Sultan II. Abdülâziz’in tahta çıkmasıyle, yeniden tevkif edildi. Mahkemeye sevkedildi. Beraat etti. Fakat yine de İstanbul’da kalması önlendi. Bu yüzden çeşitli mutasarrıflıklara tâyin edildi. En son Sakız Mutasarrıfayken, 2 Aralık 1888’de, tutulduğu zatürreeden kurtulamıyarak, hayata gözlerini yumdu. Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman Paşa’nın Bolayır’daki türbesi yanında toprağa verildi.
Namık Kemal, birçok önemli yeteneklere sahipti. Meselâ birkaç kişiye, birkaç ayrı metni aynı anda yazdırdığını oğlu Ali Ekrem Bolayır, «Ruh-u Kemal» adlı eserinde yazar. Keza, işittiğini hemen hafızasında tutmak gibi üstünlükleri, onun genç yaşta gelişmesine yardım etmiştir.
Kaynak: 100 Ünlü Türk, Sondakikahaber,