Ali Kuşçu Kimdir?

Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte ölüm tarihi 1474 yılıdır. Gürgan Emiri ünlü matematikçi ve astronom Uluğ Bey’in kuşçubaşısının oğludur. Semerkant ve Kirman’da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey’e yardımcı ve rasathanesine müdür olmuştu. 1449’da hacca gitmek istedi. Tebriz’de Akkoyunlu Hükümdarı, Uzun Haşan, kendisine büyük saygı gösterdi ve Fatih’le barış görüşmelerinde yardımını istedi. Ali Kuşçu, Uzun Hasan’m sözcülüğünü yaptıktan sonra Fatih’in dâvetiyle İstanbul’a geldi.
On beşinci yüzyılın ilk yarısında, Semerkant, dünyanın en önemli bilim merkeziydi. Uluğ Bey Rasathanesi, gök bilgisi araştırmaları için en doğru sonuçları alıyordu. Rasathanenin genç müdürü Ali Kuşçu, gece gündüz demeden çalışıyor, bilimsel gerçeklere yenilerini katmak için uğraşıp didiniyordu. Gökyüzü bilgisi, hem değişmez kuralların, kanunların tespitine yarıyor, hem de gözlemlerle kontrol edilebiliyordu. Otuz yıla yakın bu işte çalışan Ali Kuşçu, bir gün ansızın her şeyi yüzüstü bırakarak hacca gitmeğe karar vermişti. Buna da sebep, en olmayacak bir zamanda, sevgili hükümdarı Uluğ Bey’in öldürülmesiydi. Gürgân tahtının bu bilgin ve kudretli hükümdarı, kendi öz oğlu Abdüllâtif’in ihanetine uğramıştı.
Uluğ Bey, Ali Kuşçu için bambaşka bir mânâ taşıyordu. Her şeyden Önce hocasıydı. Ondan matematik ve astronomi dersleri almış, eserlerini uzun uzun incelemiş, sohbetlerinde bulunmuş, hâttâ Doğancıbaşısı olduğu için, adının ucundaki «Kuşçu» lâkabı bile böylece yadigâr kalmıştı.
Uluğ Bey, kendi kurduğu rasathaneye de müdür olarak Ali Kuşçu’yu lâyık görmüş, henüz tecrübesiz bir çağdayken bu dev rasathanenin başındaki çalışmalarda, ona bizzat yardımcı olmuştu. İşte Uluğ Bey’in bir ihanete kurban giderek hayata veda etmesi Ali Kuşçu’yu canevinden vuran bir olaydı.
Ali Kuşçu bu olayla çok kırıldı. Çoluk çocuğunu toparlayıp Tebriz’e geldi. Uzun Hasan kendisine o kadar saygı gösterdi ki, Konstantiniye Fâtih’i, bir devri kapayıp yenisini açan genç cihangirle ihtilâfında aracılık etmesini diledi. Genç Fâtih’in de bilgin olduğunu, bilginlere büyük saygı gösterdiğini İbni Kemal ve Ebussuut Efendi örneklerinden biliyordu. İstanbul’da olup bitenler, kuş kanadıyle Tebriz’e ulaşıyordu. Şiîlerin casusları ve habercileri yalnız padişahın savaş niyetlerine ve hazırlıklarına dair haberler ulaştırmakla kalmıyorlardı.
Bunun üzerine Ali Kuşçu, kendisine bunca itibar eden Uzun Hasan’ın dileğini kırmayarak yol hazırlıklarını tamamladı. Semerkant’ta Kızıl Elma olarak bilinen eski Bizantium’a ulaştı. Haberciler, onun geleceğini daha önceden saraya uçurmuşlardı. Huzura kabul edildiği zaman Osmanlı Hükümdarından beklemediği kadar iltifat gördü. Çünkü, kendisinden önce, eserleri İstanbul’ca biliniyordu. Uluğ Bey Rasathanesindeki çalışmalarından, Semerkant’a aylarca uzak bulunan İstanbul’daki hükümdarın haberi vardı.
Osmanlı tahtında oturan Mehmet’lerin İkincisi, gayet dikkatli, bilgili, uyanık bir padişahtı. Âdet olan merasimle Uzun Hasan’nın elçisini kabul etmiş, dileklerini dinlemiş, ama hemen geri dönmesine izin vermemişti. Ondan, gelip artık batıya kaymış olan ilim merkezlerini aydınlatmasını, bilgisiyle İstanbul medreselerinde ilim heveslisi gençleri yetiştirmesini rica etti. Bu, Ali Kuşçu için beklenmedik bir iltifattı. Celâlli olduğu kadar şefkatli olduğunu da bildiği Fatih’in isteği, onun için emir demekti. Ama, ahlâkı dürüst bir ilim adamı olduğunu şu sözlerle ispat etti: «Hünkârım izin verirlerse önce Tebriz’e döneyim. Çünkü burada bulunuşumun gerçek sebebi, Akkoyunlu Hükümdarı’nın elçisi olmaktır. Elçiye zeval yoktur. Gerektir ki, hünkârımın lütûfkâr davetini kabul etmeden önce vazifemi iyi bir sonuca ulaştırdığımı, beni gönderen, bana güvenmiş olan insana bildireyim…»
Ali Kuşçu’nun bu mazereti, Fatih’e son derece akla yakın göründü. Padişah, iki şeye birden sevinmişti: Kuşçu, davetini kabul etmişti, gelip buradaki «Talebei ulûmu, ilim öğrencilerini yetiştirecekti. İkincisi ise, son derece mert ve ahlâklı bir insandı. Her haliyle, medreselerde yetiştireceği gençlere örnek olacaktı. Bu sebeple, bir müddet daha misafir ettikten sonra kendisine izin verdi.
Değerli matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu, sözünü tuttu. İki yıl sonra, ailesini de alarak Tebriz’den hareket etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarından karşılanarak ihtişam içinde İstanbul’a getirildi. Ölümüne kadar da gençleri yetiştirmekle uğraştı.
Ali Kuşçu’nun, hepsi de birbirinden değerli pekçok eseri vardır. Bunların başında «Risalet Fi-I-Hey’et» gelir. Bu, nefis bir astronomi kitabıdır. Ali Kuşçu, bu eseri Farsça yazmış, sonra bazı eklemelerle Arapça’ ya çevirmiştir. Fatih Sultan Mehmet’e, Arapça olan nüshayı sunmuştur. Uluğ Bey’in, yıldız hareketlerini inceleyen Ziyç adlı eserini de yorumlamış, genişletmiştir.
Kaynak: 100 Ünlü Türk,